19 Mart 2013 Salı


Galatasaray Real Madrid maçları hangi kanalda?

Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray ile Real Madrid arasında oynanacak maçlar hangi kanalda, saat kaçta?

19 Mart 2013 | 10:57

Real Madrid Galatasaray maçı hangi kanalda?


Galatasaray Real Madrid maçı hangi kanalda

Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finalde Real Madrid ile eşleşen Galatasaray'ın İspanyol rakibiyle oynayacağı maçların yayınlanacağı kanallar belli oldu.

Galatasaray Real Madrid maçı saat kaçta? 
Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid ile eşleşmesinin ardından iki dev maçın tarihi ve hangi kanalda yayınlanacağı belli oldu.
 
Sarı-kırmızılılar Real Madrid ile ilk maçını 3 Nisan Çarşamba günü 21:45'te Santiago Bernabeu'da oynanacak. Bu karşılaşma D-Smart platformunda yer alan Smart Spor kanalından yayınlanacak.
 
Galatasaray, Real Madrid ile rövanş maçını 9 Nisan Salı günü Türk Telekom Arena'da oynayacak. İstanbul'daki karşılaşma saat 21:45'te Star TV ekranlarından naklen izlenebilecek.

Galatasaray Real Madrid

Yandex.Browser ile Lamborghini kazanmak için hemen tıkla!



alıntıdır:http://skorer.milliyet.com.tr/galatasaray-real-madrid-maclari-hangi-kanalda-/galatasaray/detay/1682243/default.htm

13 Mart 2013 Çarşamba

Türk Futbolu Nereye Gidiyor?

Türk Futbolu Nereye Gidiyor?










Futbolumuzda sorunlar birikiyor ama çözümlenemiyor
Son günlerde Türk futbolu yönetsel, hukuksal, iktisadi, mali ve sosyal anlamda ciddi bir kaosun içinde yolunu bulmaya çalışıyor. Her kafadan, kulüpten ve futbol idaresinden çıkan farklı ve çatlak sesler, bu kargaşa ve kaosu biraz daha arttırıyor.
Ortalık toz duman bulutu içinde kaldı.Nedir olayı bu noktaya getiren? Gerçekten ortada ciddi sorunlar mı var? Yoksa birileri kişisel  ve/veya kulüp çıkarlarını maksimize etmenin bir aracı olarak mı bu tartışmaları manüple ediyor? Görünen o ki, bugün yaşanılanlar Türk futbolunun çözümü ertelenen birikmiş sorunlarının dışa vurumu… 
  • Futbol idaresinin kulüpler karşısındaki duruşunda ve  vizyonunda sorunlar var. 
  • Kulüplerimizin kendi çıkarları doğrultusunda Federasyona manüplasyonları var 
  • Futbol Kulübü yöneticilerinin misyon ve vizyon konusunda ciddi sorunları var. 
  • Futbolumuzda dengesiz ve haksız bir rekabetin yol açtığı iktisadi ve mali sorunlar var. 
  • Futbol idaresinin örgütsel yapılanışından kaynaklanan hukuksal ve yönetsel yetersizlikleri var.  
Yani dert çok, derman yok…Aslında bu sorunlara çare olacak çözüm yolları belli ve biliniyor olmasına karşın,  kimse kendi menfaatlerinden taviz vermek istemiyor.  
Endüstriyel futbol aşamasına geçemedik
Futbolumuz hızla endüstriyelleşirken, yöneticilerimiz hala konvansiyonel düşüncelerin girdabında, yol almaya çalışıyor. Vizyonları yetersiz. Misyonları lokal başarılara odaklı…Hala futbolun bir endüstri olduğunun farkında değiller. Kulüp yönetimleri, uzun vadeli strateji ve yarınları kurma yerine, günü kurtarmanın telaşı içinde yüz milyonluk bütçeleri yönetmenin yolunu arıyorlar. Taraftarın bilinç düzeyi de yöneticinin, futbolcunun bilinç düzeyinden daha ileri değil… 
Oysa bugün futbolun tüm aktörlerinin ortak amaç ve hedefleri, Türk futbolunun sportif ve mali olarak, kalitatif ve kantitatif anlamda daha üst noktalara taşınması olduğu halde, bu bileşenlerin bugünkü yapılanış ve niteliksel yapıları ne yazık ki buna izin vermiyor. Türk futbolu, tüm ögeleriyle Avrupa’nın ve Dünyanın yükselen bir değeri olarak, endüstri haline gelen futboldan sportif ve mali anlamda  maksimum payı alabilmenin yollarını aramalıydı… Türk futbolunun çıkar yolu buradan geçiyor…Yoksa önümüzdeki yıllarda Avrupa Kulüpleri ile rekabet edebilmemiz kesinlikle mümkün olamayacak. 
Son onbeş yılda futbol her yönüyle  evrildi. Taraftarın, gelirlerin, futbolun, kulüplerin yapısı değişti. Hala futbolumuzun yönetsel mantalitesi bu değişimleri yakalayamadı. Tüm tehlike işte burada…
Başarıya yaklaşırken uzaklaşıyoruz
İşte bu ahval ve şerait içinde İsviçre ile 2006 Dünya Kupası Play –Off maçını oynadık. Sonuçta arzularımızı gerçekleştirecek bir sonuca ulaşamadık ama grubunda hiç yenilmemiş bir milli takıma dört gol atma becerisi gösterebildik. İşin tek tesellisi buydu. Bu bağlamda 2006 Dünya Kupası finallerine katılma yolunda Saraçoğlu’nda oynayıp, İsviçre’yi 4-2 yendiğimiz play off maçı, 2006 yazında televizyonlarımızın karşısında finalleri izlerken, içimizi burkan bir anı olarak kalacak gibi görünüyor. Bu aşamaya gelinceye kadar katlanılan onca zahmet, harcanan bunca emeğin karşılığı tabii ki bu olmamalıydı. Grupta oynadığımız tüm maçlarımızda, sebebi nedendir bilinmez hep bir telaş ve panik içinde olduk. Soğukkanlılıkla oynadığımız maçlarımız oldu mu diye düşünüyorum da, bir türlü ‘’şu maçı gayet sakin oynadık’’ diyebileceğimiz bir maçı burada sizlerle paylaşamıyorum.
Oysa daha gruplar belirlendiğinde, grubun favorilerindendik. Ama hiç bir maçımıza favori olarak çıkamadık. Stres altında sakin kalamamanın ve bilinçli hamlelerde bulunamamanın sonucunda ne yazık ki, renk katabileceğimiz 2006 Almanya finallerini şimdi hep birlikte sadece uzaktan izleyebileceğiz. Paly-off’u yitirmiş olmanın verdiği üzüntü ve kederi bir yana bırakıp, bir an önce Türk futbolunun son yıllarda neden başarılı olamadığını ana başlıklar halinde de olsa kısaca irdelememiz, sorgulamamız gerekiyor.
Türk futbolu 2002 Dünya Kupası’ndan bu yana serbest düşüşte…En son kazandığımız Dünya Üçüncülüğü unvanından bu yana ne Avrupa’da, ne de diğer anakaralarda herhangi bir başarıya ne kulüp bazında, ne de ulusal takım bazında imza atamadık. Olayın vahim tarafı: düşüş ne yazık ki hala devam ediyor. Devam edecek gibi de görünüyor. Futbolun fundamentalinde ciddi hatalar yapıyoruz. Hala Kıta Avrupası’nın çağdaş futbol mantalitesini yakalayamadık. Kalıcı olabilecek başarılara bir türlü ulaşamıyoruz.
Oynadığımız tüm maçlar ve bugünkü ulusal takımımızın yapılanışı gösteriyor ki, başarıya giden yolda ortaya konulmuş, değişik varyasyonlardan oluşan sağlam bir stratejimiz yok. Had safhada konsantrasyon eksikliğimiz var. Sonuca yönelik etkin ve doğru stratejiler kuramıyoruz. Kendimize özgü bir model oluşturamıyoruz. Vizyonda ve misyonda çok ciddi sıkıntılarımız var. Kolektif oyun anlayışını saha içinde bir türlü uygulayamıyoruz. Ben-merkezci düşünce yapısı, egemen mental anlayışımızı oluşturuyor. Sistemsel sıkıntı eksiğimizi giderebilecek yeterli hamlelerde bulunamıyoruz. Hepimiz iyi bildiğimizi düşünüyor, hatalarımızdan ders çıkartamıyoruz. ‘’Case study’’ çalışması yapıp, daha sonraki maçlarımıza ışık tutacak analitik analizler yapamıyoruz. Sadece maç odaklı ve günü kurtaracak oyun eleştirisi ve analizlerin peşinden koşuyor; futbolun entelektüel birikimine katkı sağlayacak etkinlik ve üretkenlikte bulunmuyoruz.
Ben merkezci egolar sorunları algılamayı engelliyor
Futbolun endüstriyel bir olgu olduğunu hala kavrayamadığımız için endüstriyel düşünemiyoruz. Konvansiyonel düşüncenin etkisi altında yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Yani belirli bir yöntem ve plana sahip olmaksızın; kişiye bağlı, kurumsallaşmamış, modeli ve felsefesi olmayan bir futbol anlayışından medet umuyoruz. Oysa endüstriyellik yüksek kalite, standart ve teknoloji demektir. Bu anlamda saha içinde ve dışında hızlı-seri düşünüp, sağlam stratejiler kurarak, standartı yakalayamıyoruz. Favori olduğumuz maçlarda süpriz; süpriz maçlarda ise yüksek standartı yakalayabiliyoruz. Ne zaman ne yapabileceğimiz belli değil… ortalamayı tutturacak bir kaliteyi bile çoğu zaman zorlayamıyoruz. Endüstriyelliğin temel kriterlerini bir arada tutabilecek toplam kaliteye ne futbolcularımız, ne teknik adamlarımız, ne de yöneticilerimiz bir türlü ulaşamıyor.
Futbolumuzun yönetsel, iktisadi, mali, hukuksal ve pazarlama yönünden temel eksiklikleri bulunuyor. Rekabetçi dengenin üç büyük lehine kurulduğu, diğer takımların futbolumuzu domine edemediği bir futbol ligimizde yarışmacı kulüpler yaratmaya çalışıyoruz. Dengede rekabeti sağlayacak, yeteneklerimizi ortaya çıkartabilecek bir alt yapıyı henüz tam anlamıyla kuramadık. Yetenekler havuzumuzu genişletme yerine, hala ‘’Alamancı’’ gençlerimize bel bağlıyoruz.
Kısacası bir play off maçından bu kadar şeye nasıl vardığım sorulabilir. Ama olay sadece play off maçıyla ilgili değil ki. İsviçre maçını 4-2 kazanmış olmamız bazı gerçeklerin üzerini örtmemeli. Bu maç bir yandan 2006’ya gidemememizin nedenlerini ortaya koyarken; diğer yandan da futbol yetersizliklerimizin de vitrine çıktığı bir maçtı aynı zamanda.
Bu maçta da teknik ve taktik yetersizliklerimiz oldu. Paslaşma yüzdemizdeki düşüklük artık kronik bir hal almış vaziyette. Kritik zamanlarda, kritik top kayıpları veya gereksiz faullerle ya gol pozisyonları veriyoruz ya da gol yiyoruz. Modern futbolun odak noktasını savunma güvenliğinin oluşturduğunun hala tam ayırtımına varamadık. Saha içi personel dağıtımımız etkin ve efektif değil. Bu maçta da görüldüğü gibi, bir kaç oyuncumuz bir arada kördüğüm olabiliyor. Soğukkanlı ve hızlı düşünüp, oyun trafiğini yönlendiremiyoruz. Takım oyununun gerektirdiği kolektif bütünlük ve dayanışma ne yazık ki, beklenen ve özlenenden çok uzaklarda. Egosu yüksek oyuncularımızı takım oyunu oynamaya ikna edebilmiş değiliz. Çok sık kademe ve pozisyon hatası yapıyor, olmayacak gollere davetiye çıkartıyoruz. Maç içinde etkinlik sağlayacağımız dakikalarda fizik kondisyonumuz düşüyor, oyunda egemenliği bırakmayacak şekilde doksan dakikaya yayamıyoruz.
Maçın bitimine 30 dakika kala 3-1 önde olan bir takımın, sadece atılacak bir gole daha ihtiyacı varken; teknik kadronun buna göre oyun içi taktik ve strateji üretmesi beklenirken; bizim oyun anlayışı, disiplinimizi ve oyuncu değişikliklerimizi nasıl yorumlamalı acaba? Aynı hataları sağlam bir fundamentali olan takım yapar mıydı? Neden çağdaş futbol aklını futbolcumuza, takımlarımıza, teknik adam ve yöneticilerimize tesis edemiyoruz?
Futbol eğitiminde fundamentalleri gözardı ediyoruz
Sonuçta iş gelip, fundamental eğitim eksikliklerimize dayanıyor. Bu yetersizliklerimizi görüp, buna göre gerekli aksiyomları almadan; futbolcumuzun, yöneticimizin, teknik adamımızın ve de futbol izleyicimizin entelektüel futbol birikimlerini geliştiremediğimiz sürece futbol başarıları bize ay kadar uzakta olacaktır.
Türk Futbolu’nun içinde bulunduğu sportif ve mali başarısızlık üzerine çok derin analizler yapılabilir.  Ancak genel olarak ifade edebilirim ki; Türk Futbolu kısa süre içinde çok şey yapabilmenin sıkıntılarını yaşıyor. Avrupa’nın iki yüzyıl da yaptığı sanayi devrimini biz Cumhuriyet dönemine sıkıştırmak durumunda kalmışız. Toplumsal anlamda üst yapısal oluşumlarda da aynı sıkıntıyı yaşadığımızı görüyoruz. Avrupalının belirli bir zaman aralığında  yaptığını, biz kısa süre içinde yapmaya kalkışınca, bilişim alanımız daralıyor, sağlıklı  düşünemiyor bir panik içinde çok şey yapmaya çalışıyoruz. Zaman kısıtı başımızın belası…Hal böyle olunca da ekonomiden politikaya varıncaya kadar tüm alt yapı ve üst yapı kurumlarımızı oluşturma sürecinde, bazı kurumları tam tesis etmeden (buna bir üst yapı kurumu olarak hukuksal ve yönetsel yapılanma gösterilebilir), katıldığımız uluslar arası yarışmalarda istenilen sonuçlara ulaşamıyoruz. Hiçbir şeyi sindirerek yapmaya zamanımız yok. Ya da böyle bir felsefeyi kendimize şiar edinmemişiz.
Alt yapı olarak ta Avrupa ile yarışacak düzeyde olduğumuz tartışılabilir. Altyapı olarak kastettiğimiz sadece sportif tesisler anlamında yorumlanmamalı. Mali ve iktisadi anlamda olaya yaklaşmak gerekiyor. Avrupa’nın giderek büyüyen ve artan futbol gelirlerinden pay alabilmenin yolu, Avrupalıyla rekabet etmekten geçiyor.   Ancak biz bu rekabetin neresindeyiz? Rekabeti sürdürebilecek ve yarışmacı turnuvalarda başarılı olabilecek mali-iktisadi alt yapılanmamız var mı? Bunları sorgulamamız gerekiyor.
Futbol düşünce üretiminde yeterli değiliz  
Bir üst yapı kurumu olarak, entelektüel futbol birikimimizin de Avrupalının çok gerisinde olduğuna inanıyorum. Avrupalı futbolcunun, teknik adamın, yöneticinin ve taraftar müşterinin sahip olduğu futbol bilincinde ne yazık ki, ciddi sıkıntılarımız var. Fundamentalde hatalar yapıyoruz ve bunları düzeltmenin yolunu sorgulamıyoruz. İşte bu anlamda futbolun entelektüel birikimi, bizim önümüzü açabilecek en önemli faktörlerden birisi.
Çünkü, futbol üzerine yaptığımız araştırmalarımızda da gözlemlediğimiz gibi, futbolumuza ilişkin karşılaştığımız çoğu basit sorunun temelinde entelektüel birikim yetersizliği yatıyor.  Mental anlamda ciddi sıkıntılarımız var. Kıta  Avrupasının çağdaş futbol aklını yakalayamadan, kalıcı başarılara ulaşma şansımız yok gibi görünüyor. Futbolumuzun temel sorunları üzerine yazdığımız bu tür deneme yazıları ve çalışmalar, ne yazık ki Avrupa’da da çok fazla yok. Ancak, Avrupalının bu konulardaki çabaları özellikle son on yılda ciddi bir gelişme kaydetmiş durumda. O ülkelerin futbol idarelerinin bu tür çalışma ve araştırmalara ciddi kaynaklar ayırdığını imrenerek görüyorum. Avrupalı bugün futbolda ve diğer alanlarda bizden fersah fersah ilerideyse, bunun tek açıklaması: Avrupa’nın rönesansı da, reformu da bizden yüzyıllar önce yapabilmesi ve bunu hayatın her alanında bir yaşam biçimine dönüştürebilme becerisini ve disiplinini gösterebilmesidir.Avrupalı bir yandan futbolu yeşil sahalarda oynarken; diğer yandan da futbol pratiğini teorik alt yapılarla desteklemeye çalışıyor. Buradan kendisine aksiyomlar çıkartıyor…
 Çağdaş futbol aklı futbola bilimsel bir yaklaşım sergilemekten hiçbir zaman uzak kalamaz.  Futbol pratiğini soyuta yönlendirme başarısını göstermeden; yani olayın teorik temellerini oluşturmadan, somut başarılara ulaşma şansımız yok gibi görünüyor.  Futbol üzerine birçok bilimsel disiplinde yayınlanan araştırmayı burada tartışmayacağız. Ancak, futbolda başarıyı getiren ve bu başarıları kalıcı kılan iktisadi ve mali koşulların sportif başarı üzerindeki etkileri ve yönetişimsel sorunlara yönelik, ülkemizde de bu tür çalışmalar yavaş yavaş yapılmaya başlandı.
Futbolumuzu geliştirecek dengeli rekabet ortamını oluşturamadık
Bugün ülkemiz futbolunda rekabetçi denge büyükler lehine bozulmuş vaziyette.  Üç büyükleri koruyan ve kollayan bir sistem içinde kırk sekiz yılda sadece dört şampiyon çıkartabilmişiz. Futbolumuzdaki sportif, mali, yönetsel ve hukuksal temel sıkıntıların odak noktasını bu konu oluşturuyor. Bir yerde FESAM'ın (Futbol Ekonomisi ve Strateji Araştırma Merkezi'nin)da  çıkış bildirgesini oluşturan bu konulara toplumsal ilgi ve refleks ne yazık arzu edilenden çok uzakta... 
Başta futbol kulüplerimiz arasında rekabetçi dengenin sağlanmasına yönelik olmak üzere, benzer konularda son zamanlarda yoğunlukla FESAM'da, zaman zaman da Verkaç'ta bazı  teorik araştırmalar yapılmaya çalışılıyor. Haksız rekabetin futbolun kalitesini nasıl aşağıya çektiği, kompleks araştırmalarla ortaya konulmaya çalışılıyor. Bu konuda alınabilecek olası önlemler tartışılmaya; futbolun yönetsel yapılanışındaki yanlışlıkların sportif ve mali performansa olumsuz etkileri analiz edilmeye çalışılıyor. 
Aslında bu tür çalışmaları bir çeşit alt yapı çalışmaları olarak görmek gerekiyor. Altyapı çalışmaları ne yazık ki, ancak tamamlandıktan sonra meyvalarını vermeye başlarlar. Hatta bu tür çalışmalar bir süre, çevresine  rahatsızlık ta verebilir; bazı sıkıntılar yaratabilir. Bu nedenle bu çalışmaların çok popülist çalışmalar olduğunu söyleyemeyiz. Alt yapı çalışmalarında geri dönüşler zaman alır. Bu tür fundamental çalışmalar, reyting kaygısı taşımadıkları için, çoğu zaman ''ulema''nın da pek dikkatini çekmez...   
Ülkemizde de bu konulara ilgi en alt düzeyde maalesef. Ne acıdır ki, futbolumuza dışarıdan bilinç taşıyacak ve onu yüceltecek olan futbol entelektüellerimiz de bu tür çalışmalara gereken ilgiyi göstermiyor. Ama son iki-üç yıldır bu konularda bizde de yavaş yavaş ümit veren bazı gelişmeler oluyor. Uluslararası düzeyde, bilimsel çalışmalara imza atılıyor. Bu çalışmaların çoğunu da www.fesam.org’ da yayınlamaya çalışıyoruz. 
Bizim entelektüel futbol literatürümüzde bu tür çalışmaların çok hızlı olmasa da, giderek artmaya başladığını görmek bana büyük bir sevinç veriyor. 
Futbolumuzun gelişiminin önünde ciddi engel oluşturan haksız rekabet ve rekabetçi denge konuları üzerine yaptığımız orijinal çalışmalar, bizi bazı acil önlemler almaya sevk ediyor; dengede rekabetin nasıl kurulabileceğinin ve buna bağlı olarak futbolumuzun kalitesinin nasıl yukarı çekileceğinin ipuçlarını veriyor. Bu çalışmalara kendi ölçüsünde katılmaya çalışan birisi olarak, karşılaştığım en büyük sıkıntının bilgi ve belge temininden kaynaklanan sorunlar olduğunu, yeri gelmişken burada ifade etmeliyim. Ülke futbolunu daha üst noktalara taşıma misyon ve vizyonu bulunan; doğal olarak futbolumuza en büyük katkıyı sağlayacak kurum olarak karşımıza çıkan Federasyon da bu konuya gereken duyarlılığı göstermiyor.  Öncelikle bu tür araştırmalar için Federasyon’un sitesi pivot bir konumda olmalı...Ben bir araştırmacı olarak Federasyon'un bu konuda kendisini ciddi bir revizyona tabii tutması gerektiğine inanıyorum.
Futbolumuzda istatistik çalışmalar ve bilgi işlem yetersiz 
Kulüplerden bilgi ve belge sağlamanın neredeyse olanaksız olduğu bir futbol ortamında, bu işi yapabilecek tek otorite olarak karşımıza Federasyon çıkmasına karşın;  sonuç tam bir düş kırıklığıdır. Federasyon'un, futbol yönetiminin yasal yönetim organı olmasından kaynaklanan sorumluluklarına ilaveten, bu tür çalışmalar için futbolumuzun istatistiğine yönelik bir veri ambarının oluşturulması ve bu verilerin araştırmacıların emrine sunulması konusunda da bir bilgilendirme yükümlülüğü ve fonksiyonu bulunuyor diğer yandan. Ama Federasyon’un bu konuda yeterli bir çalışma ve gayret içinde olamadığını gözlemliyorum.  
60 milyon dolara yaklaşan bütçesiyle,  bu tür çalışmalara yeterli ve gerekli bütçeyi ayıramayan Federasyon, mutlaka bir gün bu eksikliğini giderecektir. Çünkü, futbolumuzun daha üst noktalara taşınması ve gelişen futbol pastasından Türk futbolunun hak ettiği payı alabilmesi, her şeyden önce entelektüel bir birikime sahip olmayı gerektiriyor.  Bunu unutmayalım.